Gør som tusindvis af andre bogelskere
Tilmeld dig nyhedsbrevet og få gode tilbud og inspiration til din næste læsning.
Ved tilmelding accepterer du vores persondatapolitik.Du kan altid afmelde dig igen.
Bleda S. During, cografi olarak gunumuz Turkiye'sinin buyuk bir kismiyla ortusen Kucuk Asya'nin Mo 20.000'den 2000'e kadarki doneminin arkeolojik bir analizini sunuyor. Insan topluluklarinin kucuk olcekli avci-toplayici gruplardan, tarima ve endustriye dayali ekonomileri olan, karmasik ve hiyerarsik toplumlara donustugu donemi ele alan During, sonunda butun Avrasya'ya ulasan Neolitik yasam biciminin yayilisinin ve hayvanlarin evcillestirilmesi, metalurji, tahkimli kentler, uzun mesafe ticaret aglari dahil olmak uzere insanlik tarihindeki temel gelismelerin izini suruyor. Avrupa ile Asya'nin kesisme noktasinda yer alan Kucuk Asya, genellikle teknoloji ve fikirlerin gecisi icin bir kopru olarak algilanmistir. Bu algiya karsi cikan During, Kucuk Asya'da kulturel gelismelerin Mo 9000'lerden itibaren kendine ozgu bir gidisat izledigini ileri suruyor.
Mandayyalar, Yezidiler, Zerdustculer, Durziler, Samiriyeliler, Koptlar, Halaclar... Diplomat olarak gittiginde Ortadogu'ya asik olan Gerard Russell, en tehlikeli, en daglik, en zor ulasilir bolgelerde hayata tutunup modern dunyaya meydan okuyan bu dini topluluklari anlamak ve anlatmak amaciyla ozenli bir tarihi kayit olusturuyor. Muslumanligin ve Hiristiyanligin golgesinde, daglarda, batakliklarda ve uzak koylerde siginak bulan bu insanlar kimlerdi? Nereden gelmislerdi? Nasil hayatta kalmislardi? Boyle bir topluluga ait olmak nasil bir seydi? Artik kaybolmus dini duyarligin ve cesitliligin simgesi olmalarinin yaninda, butun dunya dinlerinin kokenleri ve evrimleriyle ilgili de cok sey anlatan bu zengin ve eski inanclar, bir zamanlarin buyuk krallik ve medeniyetlerinin son mirascilari. Unutulmus Kralliklarin Varisleri'nin amaci bu insanlarin hayatta kalmak icin gosterdikleri cesur cabaya taniklik etmek.
From its birth in 1839, photography has participated in modernity as much as it has symbolized it. Its capacity to record and display and its claim to accuracy and truth intricately linked the new technology to the dynamism of the modern world. The Ottoman Empire embraced photography with great enthusiasm. In fact, the impact and meaning of photography were compounded with the thrust of modernization and westernization of the Tanzimat movement. By the turn of the century, photography in the Ottoman lands had become a standard feature of everyday life, of public media, and of the state apparatus. This volume explores some of the most striking aspects of the close connection between photography and modernity with a particular focus on the Ottoman Empire. Much of the material concerns the display of modernity through photography, as was so often the case in the photographs and albums commissioned by the Sultan to showcase his empire for Western audiences. Nevertheless, modernity was often embedded in the photographic act, transforming it into a common and mundane practice. Be it in the form of images disseminated through the illustrated press, postcards sent out to family members or anonymous collectors, portraits presented to friends and acquaintances, or pictures taken of employees and convicts, photography had started to invade practically every sphere of public and private life. The visual world we live in today was born some 150 years ago. Camera Ottomana is both a homage to, and a critical assessment of, the local dimension of one of the most potent and transformative technological inventions of the recent past.
Osmanli Imparatorlugu son yillarinda hizli bir reform surecinden gecti. 1908 devrimiyle imparatorlugun yirmi milyonu bulan tebaasi bir gecede "vatandas" oldu. Osmanli Kardesler; Musluman, Hiristiyan ve Yahudilerin hep birlikte nasil imparatorluk vatandaslari haline geldiklerinin izini surerek Osmanli toplumsal kimliginin gelisimini inceliyor. Filistin'de, arka planda ortaya cikan Siyonist harekete ve Arap milliyetciligine ragmen Yahudiler ve Araplar yerel kurumlar ve gelisme konusunda imparatorluk vatandasligini benimseyerek birlikte hareket etmislerdi. Michelle Campos, kitabinda Filistin'deki Arap-Yahudi catismasinin kadim olmadigini, Osmanlicilik dusuncesinin vaatleri ve yetersizliklerinin yarattigi gerilimlerle ortaya ciktigini savunuyor.
Perspektifin kullanimi, Ronesans resminde bir devrim yaratti ve sanatciya izleyicinin gorus acisini resmetme firsati verdi. Oysa perspektifin teorisi baska bir yerde, Bagdat'ta, matematikci Ibnu'l-Heysem tarafindan on birinci yuzyilda olusturulmustu. unlu tarihci ve sanat kuramcisi Hans Belting, Floransa ve Bagdat'ta bakis metaforunu kullanarak Arabistan Bagdat'i ile Ronesans Floransa'si arasindaki tarihi karsilasmayi anlatiyor. Perspektifin, geometrik soyutlamaya dayanan gorsel teori (Ortadogu) ve resim teorisi (Avrupa) olarak kullanildigi ikili tarihini inceliyor. Ortacagda Arap matematiginin perspektif teorisini dogurdugunu, daha sonra bu teorinin Bati'da sanata donusturuldugunu anlatan Belting, estetigin ve matematigin sinirlarini asan bir soru soruyor: Muslumanlar ile Hiristiyanlar birbirlerine baktiginda, kendi dunya goruslerinin donusturulmus bir versiyonunu gorurlerse ne olur?
Turizmi canlandirma, hizmet sektorunu hareketlendirme, kentlerin kenar mahallelerini islah etme ve dususe gecmis kentleri ayaga kaldirma gibi etkileri olan cagdas sanat muzeleri pek cok ulkede desteklenen kurumlar. J. Pedro Lorente'nin cagdas sanat muzesi modelleri olarak niteledigi Paris'teki Musée des Artistes Vivant ve New York'taki Museum of Modern Art, 19. ve 20. yuzyillarda sanatsal paradigmalari belirleyen kurumlar. Buralarda sekillenen sanatsal begeni egilimleri bazi ulkelerde taklit edilip bazilarinda butunuyle reddedilse de, muzecilik kriterlerine donustukleri kesin. cagdas Sanat Muzeleri kitabinda bu kurumlarin tarihini iki donem olarak ele alan J. Pedro Lorente, cesitli yaklasimlari sunup terminoloji konusundaki sorulari cevaplayarak, cagdas sanat muzesi kavraminin zaman icinde gecirdigi degisimi tarihsel-cografi bir perspektife yerlestiriyor ve gunumuzde kultur politikalarinin nasil belirlendigini ortaya koyuyor.
Sanat Dunyasinin Senaryolari, Burak Delier'in 2005-2014 yillari arasinda kaleme aldigi yazilari ve kendi isleri uzerine yaptigi soylesileri kapsiyor. Delier'in sanat ve siyaset iliskisini somut ornek ve durumlar icinden ele al-mak amaciyla yuruttugu tartisma, sorunlara yanitlar uretmekten cok, belirli baglamlarda etkinlesen sanatsal, elestirel, siyasal konusma edimlerinin bicim ve siyasetlerini sorgulamayi hedefliyor. Yuruttugu tartismada Turkiye'de ve dunyadaki boykot cagrilarina ve bu cagrilarin ortaya cikardigi politik ve etik soyleme odaklanan Delier, bu boykot cagrilarinda ortaya cikan dilin bizi inandirmak istedigi "sanat kapitalizme karsi" anlatisinin, temelde bir kazan-kazan senaryosu olarak isle-digini one suruyor. Oyunun bir tarafta "kotu neoliberal kapitalizm," diger tarafta "iyicil aktivist sanat" olarak kurgulanmasinin handikaplarina dik-kat cektigi yazilari kitabin temel metinlerini olusturuyor. Boykot ve grev taktiklerinin tartisildigi bu temel metinlerin yani sira, Afrika asilli Italyan futbolcu Mario Balotelli'den, siradisi tasarimli savas ucagi X-29'a, kolektif bir otosansur vakasinin analizinden sanat fuari okumalarina kadar genis bir kulturel alanda farkli direnis yontemlerinin izi suruluyor.
Veli Ugur, 1980 Sonrasi Turkiye'de Populer Roman'da populer romana genel bir giris niteliginde bir tasnif calismasi yapiyor. Populer roman gibi cok genis bir konuyu kapsayici olmak iddiasiyla degil, belirli sinirlar icinde incelemek adina 1980 sonrasiyla sinirlandiriyor; ayrica tasnifini ask romanlari, hidayet romanlari, bilimkurgu romanlari, polisiyeler, fantastik romanlar, korku romanlari, siyasal kurgular gibi bazi turler altinda yaparak, her turu temsilen sectigi romanlari inceliyor. Elinizdeki kitap, sadece populer romanlari seven, okuyan ve edebiyatla ilgili okur icin degil; bir arastirma alani olarak populer romani kulturel calismalardan siyaset bilimine farkli disiplinler icinde degerlendirebilecek arastirmacilar icin de faydali bir kaynak olacaktir.
Bizans mimarisini, agirlikli olarak da dokuzuncu yuzyilla on besinci yuzyil arasi Konstantinopolis bolgesinde insa edilmis olan kiliseleri inceleyen Robert Ousterhout, tasarim ve insaat sureclerinde en sik karsilasilan sorunlari tespit ediyor. Yazili kanitlari, arkeolojik kayitlari ve ozellikle de ayakta kalmis olan yapilari analiz ederek Bizans mimarisinin, bilindiginden cok daha yaratici ve yenilikci oldugu sonucuna variyor. Ousterhout, ustalarin tugla ve harctan cati kiremitlerine, temellerden kubbelere kadar tum malzemeleri nasil sectiklerini, urettiklerini ve kullandiklarini anlatiyor. Zengin suslerle dekore edilmis, mermer levhalar, mozaik ve fresklerle kapli kilise ic mekânlarini, karmasik ikonografik programlariyla birlikte, yapi ustasinin gorusleri cercevesinde konumlandiriyor. Ousterhout, ayni zamanda Rusya, Balkanlar ve Israil'deki ustalara da deginiyor.
Sade ve ozlu bir dille yazilmis olan bu kitapta yazar, sanat elestirisi ve teorisinin antikiteden gunumuze tarihinin izini suruyor. Minor'in amaci "sanat tarihinin ne oldugunu, nereden dogdugunu, temelini olusturan fikirlerin, kurumlarin ve pratiklerin neler oldugunu, bugunku sekline nasil burundugunu ve kullandigi elestirel yontemlerin neler oldugunu tanimlamaya calismak." Kitap, sanat tarihiyle yeni tanismis olan ve sadece sanati merak etmekle yetinmeyip, sanat hakkinda soyledigimiz seyleri neden soyledigimizi de merak eden okura ulasmayi hedefliyor. Sanat hakkinda konusmanin tek bir yolu olduguna inanan okuru, benimsedigi bu bakis acisinin indirgemeci ve otoriter olduguna; sanatin tamamen kisisel ve herkesin fikrinin esit olcude gecerli oldugunu dusunen okuruysa, bu inancinin gecersizligine ikna etmeyi dert ediniyor. Okuru, sanat tarihini beseri bilimlere ait kilan seyin ne oldugunu kavramaya davet ediyor.
1908 Devrimi dogurdugu degisim beklentisiyle pek cok siyasi ve toplumsal sureci tetiklemistir. O donemde Osmanli Imparatorlugu sinirlari icinde yer alan Filistin de bu degisim dalgasindan etkilenen bolgelerdendir. Donemin uzmanlarini bir araya getiren bu derleme, Jon Turk yonetiminin Filistin'deki toplumsal ve siyasal hayata etkisini inceliyor. Kutsal Topraklar'in uluslararasi arenadaki onemi, yabanci hukumetlerin ve orgutlerin faaliyetleri, nufusunun heterojen yapisi ve Yahudi gocu gibi nedenlerle ozel bir yerde duran Filistin, Jon Turk donemini farkli acilardan yansitan bir prizma niteliginde. Jon Turklerin Filistin'i, Devrimin ardindan gelen reformlar ve modernlesme, Filistin'deki Yahudi-Arap catismasinin kokeni, Arap ve Filistin kimliklerinin sekillenmeye baslamasi, Osmanli Yahudileri, azinliklara yonelik politikalar, cemaatler arasindaki iliskiler ve genel olarak Osmanli tarihinin son donemi hakkinda ideal bir kaynak.
Ayse Celikkol, Serbest Ticaret Romanslari'nda Ingiltere'nin on dokuzuncu yuzyilda kurdugu kuresel iktisadi hegemonyanin ardindaki itici guc olan serbest ticaretin Britanya edebiyatina nasil yansidigi sorusuna cevap ariyor. Gerek Walter Scott, Charles Dickens, Charlotte Brontë gibi kanona dahil yazarlarin, gerekse Ebenezer Elliott ve Kaptan Marryat gibi kanon disi yazarlarin yapitlarinda yer alan serbest ticaret temsillerine odaklanan yazar, serbest ticareti destekleyen veya kiyasiya elestiren farkli soylemlerin yalnizca ekonomi politik metinleri tarafindan degil ayni zamanda on dokuzuncu yuzyil Britanya toplumunun imgelemine isik tutan ve katkida bulunan edebiyat metinleri tarafindan da uretildigini ortaya koyuyor. celikkol, edebiyat ve kultur tarihinde mutlak kopuslar saptayan yaklasimlarin aksine turlerin ic ice gectigi, gecmiste gelecegin izlerini buldugumuz bir edebiyat tarihi okumasi oneriyor. Bizleri, edebiyat ile toplum arasinda dolaysiz ve indirgemeci bir nedensellik kurmaktansa edebi soylemin hâkim ekonomi politik soylemle ortustugu, bu soylemin kendi paradigmasi ve dili araciligiyla, alttan alta elestirel bir perspektifle yeniden uretildigi yapitlar uzerinde dusunmeye davet ediyor.
Ronesans ve Osmanli Dunyasi, Ronesans doneminde Bati Avrupa ile Ortadogu'nun kulturel, entelektuel ve ticari etkilesimlerini konu alan en son arastirmalari bir araya getiriyor. Hiristiyan Bati Avrupa ile Musluman Dogu Akdeniz arasindaki temas ve mubadele unsurlarinin arastirildigi bu kitap, Osmanli Imparatorlugu'nu icinde Ronesans'in evrildigi jeopolitik ve kulturel surekliligin ayrilmaz bir parcasi olarak degerlendiriyor. Bunu yaparken de bugun modern oncesi ve erken modern Akdeniz dunyasinda farkli sanatsal, entelektuel ve siyasi etkilesimleri anlama bicimimizi incelterek Ronesans'in niteligiyle ilgili tartismayi ilerletmeyi amacliyor. Tartisilan konular arasinda ticari temaslar bilgi degisimi, esyalarin kullanimi, mimarinin ilham kaynaklari, muzikal etkilesim ile Dogu Akdeniz kaynaklarinin Bati'da ve Avrupali kaynaklarin Osmanli'da kullanimi yer aliyor.
Dusunun ki yaslisina bakan aile fertleri grev yapti ve yaslilari devlete teslim edip "Al, sen bak!" dedi. Ortaya cikacak kaosu tahmin edebiliyor musunuz? Milyonlarca yasliya bakan, karsiliginda ucret bile talep etmeyen, en kapsamli "bakim kurumu" olan ailenin yaslisina bakmaktan vazgecmesi, sosyal sistemin cokmesi demektir. Ismail Tufan, yaslilikta bakima muhtaclik sorununun cozumune ailenin katiliminin surmesi icin onlarin psisik, sosyal, fiziksel ve ekonomik sorunlarina getirilecek her akilli ve anlamli cozumun topluma kazanc olarak geri donecegini arastirma bulgulariyla aktariyor. Bakima muhtac yaslilarin arasinda Alzheimer hastalari en zayif halkayi olusturuyor. ulkemizde onlara sadece aileleri bakiyor ve sorunlarina devletin katkisi olmadigi gibi ozel sektorun de cozum getirmedigi goruluyor. Alzheimer hastasi yaslisina evde bakan bireylerin sorunlari hakkinda yuruttugu arastirmasinin sonuclarini aktaran Tufan, bakima muhtacligi bakici ve bakilan acisindan ele alan ampirik bulgulardan hareket ederek Turkiye'nin ilk gerontolojik bakim modelini sunuyor. "Ilk bakim modeli" yaslisina bakan bireylerin yukunu hafifletecek cozum onerileri getiriyor. Tufan, Turkiye'deki cesitli illerde basariyla uygulanan projelerinin yani sira, yeni onerilerini de bu kitapta paylasiyor.
Sanat eserleriyle kurdugumuz iliskide muzede verilen egitimin rolu ne olabilir? Ders verenler ve gonullu rehberler bu iliskinin derinlesmesine ne sekilde katkida bulunabilirler? Kolektif bir sanat deneyimini hayal edebilir miyiz? Arastirma ve kesif hissini korukleyecek bir muze deneyimi nasil kurgulanir? Boylesi bir deneyimi yaratabilecek egitimin teorik cercevesi ne olmalidir? Muze Dersleri benzeri sorular esliginde, gecmisi yuz yili asan muze egitmenligini; tarihi ve isleviyle birlikte kapsamli bir tartismaya aciyor. Her ikisi de yillardir ABD'deki cesitli muzelerde ders veren Rika Burnham ve Elliott Kai-Kee bu oncu calismalarinda, muze egitiminin nasil olmasi gerektigini, meslegin kavramsal altyapisini ve pratik boyutlarini ustaca harmanlayarak sorguluyorlar. Egitimler sirasinda izleyicilerle kurulan iletisimin diyalojik yapisina ve izleyicilerin deneyimlerine odaklaniyor, nihayetinde yeni bir gorme ve birlikte ogrenme biciminin ana hatlarini ciziyorlar.
1948 Arap-Israil Savasi sonucunda Filistin'de yasayan binlerce Arap yerinden oldu, onlarca koy yok edildi. Filistinlilerin onemli bir kismi Lubnan, Suriye, urdun, Misir ve Gazze seridi'nde multeci statusunde yasamaya basladi. Filistinliler tum bu olaylari nekbe (felaket) olarak adlandirdi. Nekbe surecinde bosaltilan ve buyuk olcude yok edilen 400'u askin Filistin koyu hakkinda 120'den fazla "koy anma kitabi" yayimlandi. Bugun bu kitaplar, Filistinlilerin yasadigi bu koylerin bir zamanlar haritada var olduguna dair kanit dosyalar olarak sunuluyor. Agirlikli olarak etnografik arastirmalara ve koy kitaplarina dayanan Yerinden Edilenlerin Cografyalari, tarihin nasil yazildigini, kaydedildigini ve tartisildigini inceliyor. Yok edilen Filistin koylerinin ve onlarin tarihlerinin, Filistinli multecilerin bugunku hayatlarini nasil etkiledigini gosteriyor. Rochelle A. Davis, koy tarihlerinin ve koy kitaplarinin bugun Filistinliler icin ne ifade ettigi ve mucadelelerinin neresinde yer aldigi sorularina cevap ariyor.
Antik Kentler'de antik Yakindogu, Misir, Yunan ve Roma'nin kent ve medeniyetleri arkeolojik bakisla sunuluyor. Odak noktasi kentsel merkezler olan kitapta mimari ve diger maddi kalintilar, tarihsel ve sosyoekonomik baglamlar, buralarda yasamis insanlarin deneyimleri ele aliniyor. Charles Gates, kentsel merkezlerin izini Yakindogu'nun MO dokuzuncu ve altinci binyillarda ortaya cikislarindan MS dorduncu yuzyilin baslarinda paganligin sonlarina dek suruyor. Modern Pakistan'daki Indus Vadisi'nden batida Ingiltere'ye kadar uzanan, Pers Imparatorlugu'nun denetiminde olup Buyuk Iskender tarafindan fethedilen bolge ile Roma Imparatorlugu'nun en genis halindeki topraklarinin birlesimi olan bir alani inceliyor.
Surlarla cevrili ickaleler bin yil boyunca hukumdarlar ve ordular icin mesken, seckinler icin de iktidarlarini somutlastiran kutsal merkezler oldu. Mimarlik tarihinde uzerinde pek durulmayan, genellikle saray ve tapinak mimarisinin golgesinde kalan "ickale olgusu," bu kitapla hak ettigi ilgiyi gormus oluyor. Koc universitesi Anadolu Medeniyetleri Arastirma Merkezi (ANAMED) tarafindan 2009 yilinda duzenlenen sempozyumun urunu olan Turkiye'de sehirler ve Ickaleler'de, konunun onde gelen uzmanlari, Anadolu ve Mezopotamya cografyasinda demir cagindan 14. yuzyila kadar insa edilmis ickalelere yakindan bakiyorlar. Urartulardan Anadolu Selcuklularina, Asurlulardan Bizans'a kadar her devirde sehirlerin hem koruyuculugunu, hem temsilciligini, hem de tanikligini ustlenmis olan ickaleler, arkeoloji, mimarlik, sanat tarihi ve tarihin kesisiminde kendi hikâyelerini anlatiyorlar.
olumunun ardindan Anitkabir'e nakledilene kadar Ataturk'un naasi farkli yerlerde kaldi, halkin ziyaretine acildi. Anitkabir'in otesi: Ataturk'un Mezar Mimarisi - Ulusal Bellegin Insasi ve Surdurulmesi adli kitap Ataturk'un naasinin tutuldugu bu yerleri; cenaze torenlerini; Anitkabir'in insasini, muhafazasini ve kurumsallasmasini inceliyor. Bunlardan hareketle, mezar mimarisinde ortaya cikan Ataturk temsillerinin ulusal ve kolektif bellegi sekillendiren faktorlerle iliskisini ortaya koyuyor. Kitap, naasin gectigi ya da kaldigi noktalari takip ederek bu mekânlarin ulusal bellekteki anlamlarini arastiriyor. Ataturk'un mezar mimarisinin iki kalici ornegi olan Dolmabahce Sarayi'ndaki yatak odasinda ve Anitkabir'de, zaman icinde yapilan degisiklikleri gostererek mezar mimarisinin ulusal bellegi surdurmedeki dinamik kullanimina da dikkat cekiyor. Wilson'a gore kitabin amaci, gelecekteki "Anitkabir'in otesi"ni tahmin edebilmek icin gecmisteki Anitkabir'in aydinlatilmasi.
Marc David Baer'in cesitli akademik dergilerde yayimlanan makalelerinden olusan Atmeydani'nda olum, Osmanli tarihinin kara deligi olan 17. yuzyila odaklaniyor. Yarisi IV. Mehmed'in iktidariyla gecen bu yuzyil, hosgorunun ortadan kalktigi, din ici ve dinler arasi iliskilerde siddetin yukseldigi bir donemdi. Baer, daha Musluman bir toplum olusturulmasi icin siddeti gerekli goren, koktendinci Kadizâdeli hareketinin bu donemde zirveye cikisinin nedenlerine yakindan bakiyor ve bu hareketin etkisi altina giren devletin yuruttugu yaygin Islamlastirma cabalarini farkli ornekler uzerinden ele aliyor. 1660 yilinda Istanbul'da, ozellikle Hiristiyan ve Yahudilerin yogun olarak yasadigi mahalleleri etkileyen buyuk yanginin Osmanli hanedani nazarinda sehrin Islamlastirilmasi icin bir firsat yarattigini one suren Baer'e gore, kadinlarin eski hayatlarindan kurtulma sansi gibi gordukleri ihtida da bu Islamlastirma cabalarina katkida bulunuyor. Zina yaptiklari iddia edilen Yahudi bir adamla Musluman bir kadinin idamlarini konu alan makalesinde, bu agir cezanin toplumsal cinsiyet duzeninin ve dini hiyerarsinin korunmasina hizmet ettigini gosteriyor. Donemin vakanuvisleriyle baska tarihcileri karsilastiran Baer, padisahin iktidarini guclendirmek amaciyla tarihyazimini kullanarak ideal sultan imgesi cizdirme yonundeki cabalarinin sonuclarini gozler onune seriyor. Hosgoru ve ihtidanin tartisildigi son bolumde Baer, hosgorunun temelinde bir esitsizlik oldugunu, Osmanli'nin toplumsal cinsiyet, din ve sinif farklarini bu esitsizlik uzerinden yonettigini savunuyor.
Yeni kentlerin yaratilmasi, Yakindogu kulturlerinin siyasi anlatilarinda ve mitlerinde ideolojik bir proje ya da ilahi bir mudahale olarak dusunulur ve kent mekâninin toplumsal uretimi genellikle maskelenir. omur Harmansah, bu kitapta, kent mekanlarinin toplumsal bellek ve kimligi sekillendirdigini, bu mekan kurma pratiginin siyasi edim ve devlet gosterisi alanlari oldugunu iddia ediyor. Gec demir caginda (Mo 1200-850 c.) Asur ve Suriye-Hitit hukumdarlarinin; kentlerin insasi, sulama kanallari yapimi, anit dikme ve halk festivalleri duzenleme pratikleri etrafinda gelisen resmi soylemini inceliyor. Erken demir caginda Asur Imparatorlugu ve Suriye-Hitit devletleri arasinda kent kurmak; ortak bir insa pratigi, resmi soylem ve kulturel kimlik kaynagidir. Eski Yakindogu'da Kent, Bellek, Anit, bu cok yonlu tarihi olgunun karsilastirmali bir perspektifle yapilan ayrintili ve kapsamli ilk analizi. Kitap, eskicag metinlerini, arkeolojik kazi ve yuzey arastirmalari ile cevre ve mekan analizlerini inceleyerek kent kurma pratiginin kulturel bir tarihini sunuyor.
Anne Davranislari Siniflandirma Seti ve Baglanma Davranislari Siniflandirma Seti Turkce Uyarlama Calismasi. Yaklasik 60 yil once, baglanma kuraminin kurucusu John Bowlby cocuk ile onu buyuten yetiskin arasindaki bagin, duygusal gelisim uzerinde yasam boyu suren etkisini tartisarak psikoloji alaninda bir devrim yaratti. Bowlby'nin kurami ve baglanma arastirmacilari sayesinde, ebeveyn davranislari ile cocuklarin tepkileri arasindaki karmasik iliskileri anlamada cok buyuk mesafe kaydedildi. Ozellikle Bati ulkelerinde yapilan baglanma arastirmalarina dayanarak cok sayida olcum araci ve uygulama yontemi gelistirildi. Baglanma kurami yillar icinde psikolojinin hem ebeveynler, hem arastirmacilar, hem de uygulamacilar tarafindan dogrudan gunluk hayata aktarilabilen en etkili kurami oldu. Anne Duyarligi ve Cocuklarda Baglanma, Turkiye'de baglanma kuramina iliskin calismalarda ihmal edilen erken doneme odaklaniyor. Nebi Sumer, Melike Sayil ve Sibel Kazak Berument'in TUBITAK (Proje No: 105K102) destegi ile uc yil boyunca yaptiklari calismada, annelerin duyarlik ve cocuklarin baglanma duzeyini kart siniflama yoluyla olcen iki temel olcme araci olan Anne Davranislari Siniflandirma Seti ve Baglanma Davranislari Siniflandirma Seti Turkceye uyarlanip kapsamli olarak inceleniyor. Turkiye'de baglanma ve ebeveyn davranislari alanindaki arastirmalara ve uygulamalara degerli katkida bulunacak el kitabi niteliginde, onemli bir kaynak.
Hayatimizin tam ortasina, kisa, orta ve uzun vadeli vizyonumuza yerlesen mulkiyet, insanin hem kolektif hem de bireysel yasantisinda kendini tanimlamasini saglayan bir olgu. Ancak insanligin ekonomik, siyasal, hukuki, kulturel temelini olusturan unsurlardan biri olan mulkiyetin tanimi sabit kalmiyor. Ozellikle fikri mulkiyet kavraminin olusmasi ve 21. yuzyilda fikre bicilen ekonomik degerin maddi mulkiyete bicilen ekonomik degeri geride birakmasi ile beraber mulkiyet uzerine dusunceler de gelisiyor, zenginlesiyor, degisiyor. Marysia Lewandowska ve Laurel Ptak'in derledigi Mulkiyeti Geri Almak? kultur, siyasal ekonomi, maddi olmayan uretim ve kamusal alan uzerinden mulkiyet kavramini anlamaya, kapitalist sistemin verdigi uyarilari degerlendirerek "Kulturun, bilginin sahibi kimdir ve gunumuzde bunlarin uretiminin, dolasiminin kosullari, siyaseti ve ekonomisi nelerdir?" sorularinin cevabini bulmaya calisiyor.
Gelismis teknolojik bir uygarligi sifirdan yeniden kurmaniz gerekse ne yapardiniz? Uygarlik yarin cokse, ornegin korkunc bir hizla yayilan salgin bir hastalik ya da bir meteor carpmasi veya nukleer savas sonrasinda bildiginiz dunyanin sonu gelse... Kiyamet sonrasi bir dunyayi anlatan sayisiz roman ve film, kit kaynaklar icin verilen siddetli bir savas ortami resmeder genelde. Lewis Dartnell daha iyimser bir yaklasimla farkli bir kiyamet sonrasi dunya senaryosuna odaklaniyor: Hayatta kalan gruplarin derhal kendilerine yetmek zorunda kalmayacagi, el altindaki kaynaklarin ilk anda sinirsiz gibi gorundugu ancak bir noktada her seye yeniden baslamanin kacinilmaz oldugu bir dunya. Peki, her bilgi turunun belirli insanlarin uzmanligi haline geldigi, insanlarin temel bilgilerden kopmus oldugu bir cagda her seye sifirdan baslamak icin ne tur beceri ve bilgilere ihtiyac olurdu? Dartnell, hayatta kalanlarin karsilasacagi en temel sorunu, yani bilginin insanligin geneline dagilmis olmasini, temel alarak bir yeniden baslama kilavuzu oneriyor. Bu oyle bir kilavuz ki tarih boyunca katedilen dolambacli yollara bir kez daha sapmadan kilit oneme sahip teknolojilerle hizli bir sicrama yapilabilsin. Olmazsa olmaz pratik bilgilerinden baslayarak barinak, yiyecek, tarim, yakit, ilac, enerji, kimya, tip, ulasim, iletisim, sanayi, zaman ve yer tayini gibi hayati onemde pek cok alana ait temel bilgileri tek bir kitapta toplayan Uygarligi Yeniden Nasil Kurariz?, korkunc bir felaket darbesinde bile uygarlik isiginin sonmemesi umuduyla, merak, sorgulama ve kesfetme arzusunu ateslemeyi amacliyor.
Dunya hala 2008'de baslayan finans ve ekonomi krizinin etkisi altinda. Durumun ciddiyetine ragmen krizin nasil basladigini ve sonrasinda neler oldugunu tam olarak anladigimiz soylenemez. Wolfgang Streeck'in 2012'de Frankfurt'ta verdigi Adorno Dersleri'ne dayanan Satin Alinan Zaman, krizi 1970'lerde baslayan savas sonrasi kapitalizminin neoliberal donusumu baglaminda ele aliyor. Streeck enflasyon, kamu borclari ve artan ozel sektor borclari uzerinden devletler, hukumetler ve oy verenler ile kapitalist cikar sahipleri arasindaki gerginlik ve catismalari inceliyor. Incelemenin merkezindeyse Avrupa'da ve baska yerlerde kapitalizm ve demokrasinin degisen iliskisiyle kapitalizmin demokrasiye karsi giderek bagisiklik kazanmasi yer aliyor.
Bilgisayar ekranindaki goruntuler gercek dunyadaki olgularin bire bir temsili midir, yoksa sanal bir dunyada hayal mi gormekteyiz? Sakin evren dedigimiz, muazzam bir bilgisayar ekranindan ibaret olmasin? Bilgisayarlar bilinclendirilebilir mi? Yani akillanip kendi baslarina dusunebilirler mi? Ama bu tur sorulardan once, akil nedir veya bilinc nerededir sorularini da sormamiz gerekmez mi? Roger Penrose, yaniti zor sorulara iliskin goruslerini, bu kitabindan once felsefenin derin tartismalarindan uzak durmus bir matematikci ve temel bilimcinin pratik yaklasimiyla savunuyor. Gorelilik teorisinden kuantum mekanigine ve kozmolojiye uzanan farkli konularin tartisildigi Kralin Yeni Akli'nin ana dusuncesini felsefecilerin "us-beden problemi" olarak adlandirdigi teori olusturuyor.
Kulturler Arasi Baglamda Orgutler ve Yonetim, insan kaynaklari yonetimi, orgutsel davranis ve kulturler arasi yonetimle ilgili temel unsurlari bir araya getiriyor. Liderlik, takim calismasi, motivasyon, iletisim, catisma yonetimi, calisan tutumlari, is-hayat dengesi, insan kaynaklari yonetimi, performans yonetimi, etik yonetim, kurumsal sosyal sorumluluk, orgutsel yapi ve degisim alanlarindaki temel teorik yaklasimlari tartisiyor. Zeynep Aycan, Rabindra N. Kanungo ve Manuel Mendonca bu konularin her birini kultur baglaminda ve kulturler arasi baglamda ele alarak alana iliskin temel terimleri ve tanimlarini veriyor, pek cok farkli ulke ve kulturden secilen vaka calismalari ve orneklerle de teoriyi pratige dokuyor. Lisans ve MBA duzeyindeki ogrenciler icin temel bir basvuru kaynagi olan bu kitabin kuresel yoneticiler, danismanlar ve arastirmacilar icin de faydali olacagini umuyoruz. Kitap, 2015'te Chartered Management Institute Yilin Yonetim ve Liderlik Kitabi odulu'nu, 2016'da ise American Psychological Association tarafindan verilen Ursula Gielen Kuresel Psikoloji Kitabi odulu'nu aldi.
Kurt (ve Turk) meselesinde bir milada donus yasaniyor. Kurt sorununun kokleri, 1918-1926 yillari arasindaki gelismelerde ve alinan politik kararlarda yatiyor. O yillardaki sartlar ve yanitlanmasi gereken temel sorular, bugunkulere cok benziyor." Bu kez daha iyi yanitlar verilebilecek mi? Murat Somer, bu soruya farkli bir yerden bakarak yoldaki engellere isik tutuyor ve cozumler gelistiriyor. Somer'e gore, sorunun kaynagindaki ikilemlere ulasmak icin Kurtlerden cok Turklere ve Ortadogu'ya bakmak gerekiyor. Bu sorunu kurulus doneminden gunumuze kadar inceleyen Somer, Turk ve Kurt meselesinin temelinde uc ikilem yattigi sonucuna variyor: ayrilikcilik potansiyelinin bertaraf edilememesinden kaynaklanan dis guvensizlik ikilemi, siyasal aktorlerin ideoloji veya iktidar mucadelelerinden dogan elit isbirligi ikilemi ve hem Kurtlerin gorulmek ve esitlik taleplerini karsilayabilen hem de toplumun ortak kimlik ihtiyacini tatmin eden bir kimlik gereksiniminde ortaya cikan ortak kimlik ikilemi. Kitap, bu ikilemleri asmak icin uyumlu ortak kimlikler ve devlet-ulus gibi kavramlari ve somut cozum onerilerini sunuyor. Milada Donus: Ulus-Devletten Devlet Ulusa Turk ve Kurt Meselesinin uc Ikilemi, sadece sosyal bilim veya siyaset bilimi alanlarinda calisanlarin degil, Turklerle Kurtlerin ne yone gittiklerini merak eden herkesin ilgisini cekecek bir kitap. "Murat Somer her gun degisip yeni bicimler alan Kurt sorununu saglam bir kuramsal cerceveye oturtup tarihsel bir acidan inceliyor. Bu calismasiyla Somer hem Turkiye'deki toplum bilimi birikimine katki yapiyor, hem bu karmasik sorunu anlamamiza yardim ediyor hem de cozume yonelik pratik oneriler getiriyor. Bu uc basaridan herhangi bir tanesi tek basina bu kitabin cok onemli bir yayin olmasina yeterdi. Milada Donus bu her uc alanda yaptigi degerli katkilarla ve ozgun kaynaklara dayanan arastirmasiyla etkisi uzun yillar surecek cok onemli bir kitap." Resat Kasaba Stanley D. Golub Chair of International Studies Jackson School of international Studies University of Washington, Seattle
Silikon Vadisi'nde basarili girisimcilik faaliyetleri yurutmus girisimci-akademisyen Mustafa Ergen'in yazdigi Girisimci Kapital: Silikon Vadisi Tarihi ve Startup Ekonomisi, teknoloji girisimciliginin tarihsel sureclerini anlatan ve bu alanda is kurma, sermaye bulma gibi konularda pratik bilgiler veren kapsamli bir kaynak. Kitap, risk yatirimi destekli sirketlesme modelini kuresel olceklerdeki sirket ornekleriyle sunuyor ve adim adim, okuyucuyu fikir bulmaktan sirket buyutmeye goturuyor. Gecmisten gelen yenilik dalgalariyla ortaya cikan ihtiyaci ve kurulan sirketleri, gelecek yenilik dalgalarini, girisimcilerin yatirim almak icin, sirket kurmadan once ve kurduktan sonra yapmalari gerekenleri anlatiyor. Silikon Vadisi disindaki girisim ve teknoloji merkezlerini ve Silikon Vadisi modelinden fayda saglayan ulkeleri inceliyor. Risk yatirimciliginin ulke ekonomisine katkisini ve Turkiye'deki durumu anlatiyor. Kitap girisimci universite, girisimci sehir ve girisimci ekonomi kavramlarini tartismaya acan bir son soz ve girisimcilik uzerine yazilmis onemli kitaplarin listesi, belli basli risk yatirim firmalarinin tanimi ve bir terimler sozluguyle bitiyor.
Bu kitap, soylem etigi ve iletisimsel rasyonaliteye dayanan bir teori uzerinden, modern dunyayi sekillendiren daha genis toplumsal donusumler cercevesinde insan haklari felsefesi ve politikasini tartisiyor. Uluslararasi insan haklarinin, neoliberal imparatorlugun dunya hâkimiyeti siarina indirgenmesine ya da muhafazakâr bakis acisiyla yasal kozmopolitligin demokratik ozerklige saldiri olarak gorulmesine karsi cikan seyla Benhabib, bu antitezlerin otesine gecebilmek icin iki temel kavram one suruyor. Uluslararasi insan haklari normlarinin "demokratik yineleme" surecleriyle baglama oturtulmasi gerektigini; dahasi, bu normlarin, toplumsal ve siyasi mucadele alanlarina yeni aktorlerin girmesini saglayan "hukuk yaratici gucu" oldugunu soyluyor. Turkce basima yazdigi onsozun de bulundugu bu kitabinda Benhabib, kuresel kapitalizmin egemenligi, vatandasligi ve hukuku nasil donusturdugunu, soykirimdan, Almanya, Fransa ve Turkiye'de turban meselesi vakalarina uzanan cesitli orneklere bakarak irdeliyor, yeni kozmopolit insan haklari normlarinin yukselisinde onemli bir firsat goruyor.
Tilmeld dig nyhedsbrevet og få gode tilbud og inspiration til din næste læsning.
Ved tilmelding accepterer du vores persondatapolitik.